Yazan : Tuba Bozaykut 8 Ocak 2020 Çarşamba

Bu sene Türkiye’de Kasım ayı ortalama sıcaklığı 11,5 derece (ortalamanın 2,6 derece üstü) ile son 9 yılın en sıcak ortalaması olarak kayda geçti. Marmara da ise ortalama sıcaklık 15,1 derece olarak tespit edildi. Nemle birleşince de oldukça sıcak bir Kasım ayı yaşandı. Sıcak geçen Kasım ayını takip eden Aralık ayı ise sorumsuz kaynak kullanımın sembolü haline gelmiş abartılı yılbaşı süslemeleri, Avusturalya’da bir türlü söndürülemeyen orman yangınları ve belki de en önemlisi büyük beklentilerle başlayan ama hayal kırıklığı ile sonuçlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP25) tartışmaları ile geçti.

Aralık ayı akla ilk yeni yıl kutlamalarını getiriyor. Kutlamaların ise daha çok sorumsuz tüketim üzerine kurgulandığını söyleyebiliriz. Özellikle tüketim merkezleri olan AVM’ler, abartılı süslemeleri ile en fazla ışık kirliliğini yaratanın kazanacağı bir yarışmada gibiler. İklim krizi kendisini bu denli hissettirirken, bu kadar abartılı süslemelere gerek var mı sorusunu kim ne zaman soracak diye merak etmeden durmak pek de mümkün değil.

Aslında tüm dünyada durum aynı, hatta daha vahim. En iyi süslenen şehirlerin fotoğrafları medyada yer alırken, en güzel süslenmiş şehirler için yarışmalar düzenleniyor. Bu trendin bir sonucu olarak süslemeler, şehirlere turist çekmenin bir aracı olarak görülüyor. Bizde de bu duruma Antalya’nın yeterince aydınlatılmadığından ve turist çekemediğinden şikayet eden otel yöneticileri örnek teşkil edebilir. Yöneticiler, şehrin diğer Avrupa şehirleri ile süslemeler konusunda rekabet edemediğini belirtirken, aynı esnada NASA, yılbaşı dönemlerinde dünyadan çok daha fazla ışık yayıldığını tespit ettiği bir rapor yayınladı. Rapora göre, süslemeler sorumsuz enerji tüketiminin yanı sıra önemli bir ışık kirliliği yaratıyor ve yıldızların görünürlüğünü de olumsuz etkiliyor.

Yılbaşı süslemelerinin yanı sıra Aralık ayına, önce Şili’de yapılması planlanan ancak Şili’de çıkan isyanlar nedeni ile Madrid’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı  (COP25) damga vurdu. COP25, iklim krizi derinleşirken, ülkelerin Paris İklim Anlaşması taahhütlerine ne derece uyduklarının tartışılması için düzenlenmişti. Tarihsel emisyon miktarları düşünüldüğünde sanayi devriminden bu yana gezegenin fabrikası olagelmiş gelişmiş ülkelerin, çok daha fazla sorumluluk alması ve daha yüksek taahhütler belirlemeleri beklentisi vardı. Müzakereler uzarken, ülkelerin sera gazı salınımındaki sorumluluklarını adil bir şekilde sırtlanmadıkları gözlemciler tarafından sert bir dille eleştirilmeye, ülkelerin ikircikli tavırları ise iklim aktivistlerince protesto edilmeye başladı. Ayrıca ülkelerin uzlaşmaya pek de yanaşmadığı, konferansın gözlemcilerince vurgulanırken, konferans tarihe en uzun süren iklim müzakeresi olarak geçti. Üstelik müzakerelerin uzun sürmesi, verimli geçtiklerini de göstermedi. Uluslararası Karbon Piyasasının nasıl işleyeceği, Ulusal Katkı Beyanlarının belirli bir sürede açıklanması anlamına gelen ortak zaman çerçevesi gibi konuların karara bağlanamadığı ve gelecek yıl Glasgow’da düzenlenecek olan COP26’da tartışılmak üzere bu önemli konuların havada bırakıldığı anlaşıldı. Uzun süren müzakerelerin tek önemli kazanımı ise Toplumsal Cinsiyet Aksiyon Planı’nın (GAP Gender Action Plan) taraflarca kabul edilmesi oldu. Yoksul veya gelişmekte olan bölgelerde yaşayan kadınların erkeklere göre iklim değişikliğin yarattığı olumsuz koşullardan daha fazla etkilenecekleri düşünüldüğünde, GAP’ın kabulü iklim adaletinin sağlanmasında cinsiyet eşitliği açısından önemli bir adım olarak kayda geçti.

COP25’de sorumluluk almak istemeyen, karbon yanlısı yönetimi ile eleştirilere maruz kalan ülkelerden biri de Avusturalya oldu. Halbuki Avusturalya’da geçen ay başlayan ve bir türlü sönmek bilmeyen orman yangınları, ülkenin biyoçeşitliliğine büyük zarar verdi. İklim değişikliği nedeni ile artan sıcaklığın tetiklediği düşünülen yangınlar, NASA Goddard Uzay Uçuşları Merkezi ile Küresel Yangın Emisyonları Veritabanına göre 306 milyon ton karbon salınımına sebep oldu. Bu miktar,  ülkenin 2018 yılı toplam salınımının yarısından fazlasına denk…. İklim krizi ile savaşta alınmış bir yara olarak görülen yangınların, yeni iklimsel krizlere neden olabileceği tahmin ediliyor. Öte yandan, Avusturalya başbakanı Scott Morrison Greta Thunberg’le söz dalışına dalmışken, enstalasyon sanatçısı James Dive ülkedeki yangınların sembolü haline gelen oldukça etkileyici bir esere imza attı. Sidney’deki Wynward Park’da sergilenen Dive’ın yanmış dallarla ortaya çıkardığı “Yanık Yeni Yıl” ağacı enstalasyonu, ülkedeki yeni yılın buruk havasını, ağacın altında hiç bir şey olmamışçasına duran hediye paketleri ise iklim değişikliğine acil müdahale etmesi gereken ama ekonomik çıkarları bir türlü ikinci sıraya yerleştiremeyen parlak politikacıları simgeliyor…

2019’u bu pek de iç açıcı olmayan gelişmelerle kapadık. 2020’nin iklim krizine karşı gerekli aksiyonların acil olarak alınacağı, barış dolu bir yıl olması dileğiyle!